Sosyal ve dayanışma ekonomisi (SDE)

Sosyal ve dayanışma ekonomisi kavramı ve gelişimi

Sosyal ve dayanışma ekonomisi (SDE) terimi, geleneksel işletmelerden farklı bir dizi ilke, değer ve amaca göre faaliyet yürüten ekonomik birimleri ve etkinlikleri ifade eder. Sosyal ve dayanışma ekonomileri (SDE’ler), sermaye ve kar yerine insanı, toplumu ve gezegeni önceler, demokratik ilkelere göre işler ve dayanışmacı ilişkiler geliştirir. SDE’ler, başta kooperatifler olmak üzere çok çeşitli ekonomik girişimleri işaret eder.

SDE terimi, çok çeşitli ekonomik birimleri kapsamasına bağlı olarak, farklı ülkeler, aktörler ve kuruluşlar tarafından farklı terimlerle ifade edilebilir. Örneğin, “sosyal ekonomi”, “dayanışma ekonomisi”, “halk ekonomisi”, “çoğul ekonomi”, “topluluk ekonomisi”, “alternatif ekonomi”, “kar amacı gütmeyen sektör”, “üçüncü sektör” ve “sosyal girişim” gibi. Bazen aynı anlama geliyormuş gibi kullanılan bu terimlerin her biri gerçekte ya SDE deneyimlerinden bazılarını ya da SDE deneyimlerinin belirli yönlerini öne çıkarır. Dolayısıyla, SDE teriminin, farklılıklara sahip olmakla birlikte ortak özelliklere sahip birçok deneyimi kapsayan şemsiye bir terim olduğu belirtilebilir.

SDE, iki akımın birleşmesinden doğmuştur. Bunlardan biri, özellikle Avrupa ve Kuzey Amerika’da gelişen ‘sosyal ekonomi’ geleneği ve diğeri Güney Amerika’da gelişen ‘dayanışma ekonomisi’ hareketidir. Dolayısıyla, SDE’nin tanımlanması, sosyal ekonomi ve dayanışma ekonomisinin açıklanmasını gerektirir.

Sosyal ekonomi kavramı, kar amacı güden işletmelerin ve kamu kuruluşlarının dışında, insan ihtiyaçlarının karşılanması için ekonomik kaynakları seferber eden uygulamalar evrenini ifade eder. Genellikle, ekonominin ‘birinci sektörü’ ve ‘ikinci sektörü’ dışında olup bu ikisini tamamlayan ‘üçüncü sektör’ olarak anlaşılır. Bu çerçevede, özellikle kooperatifleri, vakıfları, dernekleri, hayır kurumlarını ve sivil toplum kuruluşlarını içerir. Yakın zamanda, ekonomik ve sosyal hedefleri harmanlayan ve sosyal girişim olarak adlandırılan çeşitli kuruluşlar da sosyal ekonomi kapsamında değerlendirilmeye başlanmıştır. Sosyal ekonomi, kararların demokratik yollarla alındığı, sosyal hedeflere sahip, sınırlı sermaye getirisi olan ve faydaların sosyalleştirildiği kuruluşları kapsar ve kamu ve özel sektörle ‘rekabet’ halinde olmaktan ziyade bir ‘tamamlayıcılık’ ilişkisi içindedir.

Dayanışma ekonomisi ise ne hayırseverlik çerçevesindeki etkinlikleri, ne sivil toplumun neoliberal projenin etkilerini hafifletmeyi hedefleyen faaliyetlerini, ne de sosyal içerme çerçevesindeki projeleri işaret eder. Dayanışma ekonomisi mevcut ekonomik modelin bir eleştirisini sunarken alternatif bir ekonomik model önerisi içerir ve bu bakımdan daha radikal ve dönüştürücü bir niteliğe sahiptir. Dayanışma ekonomisi hareketinin öncülerinden Paul Singer bu hareketi ve yaklaşımı “çelişkilerin ortasında, kapitalizmin çatlaklarında, yeni bir toplum ve ekonomi tipi inşa ediyoruz” diye özetler.

Dayanışma ekonomisi görece yeni bir hareket iken, sosyal ekonominin kökleri sanayi kapitalizminin ortaya çıktığı döneme uzanır. Bu noktada, 19. yüzyılda sosyal ekonominin ortaya çıkışı ile 20. yüzyılın son çeyreğinde dayanışma ekonomisinin gelişimi arasında bir paralellik kurulabilir. Nasıl ki sosyal ekonomi sanayi kapitalizminin beraberinde getirdiği sorunlara aşağıdan bir tepki olarak ortaya çıktıysa, dayanışma ekonomisi de neoliberal küreselleşme dönemi kapitalizminin beraberinde getirdiği sorunlara tabandan bir yanıt olarak gelişmiştir.

Dayanışma ekonomisi, neoliberal küreselleşme sürecinin bir ürünüdür. Neoliberal küreselleşme; Keynesyen/ithal ikameci politikaların terk edilmesi, özelleştirilmeler, kamusal hizmetlerin ve müştereklerin piyasalaştırılması, emeğe ilişkin düzenlemelerde -sermaye lehine- değişiklikler yapılması ve emek örgütlerinin dağıtılması/zayıflatılması gibi politikaları içerir. Dayanışma ekonomisi, bu koşulların bir ürünü olarak, başta Brezilya olmak üzere Latin Amerika kıtasında gelişmiş bir harekettir. Brezilya, 1980’li yıllarda, hem askeri rejimi sarsacak denli güçlü bir sendikal harekete (Toplumsal Hareket Sendikacılığı) hem de topraksız köylülerin mücadelesinden doğmuş büyük bir köylü hareketine (Topraksızlar Hareketi) sahne olmuştur. Yine Brezilya’da, iflas sürecine girmiş bazı fabrikaların işçileri tarafından (çoğu zaman işgal edilerek) devralındığı ve kooperatife dönüştürüldüğü görülmektedir. “Topraksızlar” ve “Patronsuzlar” olarak da adlandırılan bu hareketler, kırsal alanda ve sanayi merkezlerinde özyönetime dayalı ilişkiler geliştirmiş ve bu tarz yeni girişimlerin ortaya çıkması için çatı örgütleri kurmuşlardır. Brezilya’da dayanışma ekonomisinin ana aksını sözü edilen toplumsal hareketler oluşturmuştur. 1990’lı yıllarda benzer süreçler diğer Latin Amerika ülkelerinde de yaşanmıştır.

SDE, daha önce de belirtildiği gibi, sosyal ekonominin görece daha dönüştürücü parçası ile dayanışma ekonomisinin yakınlaşmasından doğmuştur. Aslında bu yakınlaşma, küreselleşmenin dünyayı Küresel Kuzey ve Küresel Güney olarak bölerken bunun coğrafi bir bölünme olmadığının netleşmesiyle başlamıştır. Sermayenin emeğe ve doğaya yönelik taarruzu yalnızca geç kapitalistleşmiş (çevre) ülkeleri değil, erken kapitalistleşmiş (merkez) ülkeleri de etkilemektedir. Sermayenin mülksüzleştirme, metalaştırma ve işçileştirme süreçleri, bir karşı hareket olarak Kuzey’in sosyal ekonomisi ile Güney’in dayanışma ekonomisini yan yana getirmiştir.

SDE, özellikle 2008 krizinden sonra küresel çapta ilgi görmeye başlamıştır. 2008 krizinde kapitalist işletmelerin dayanıksızlığına karşın kooperatiflerin dayanıklılığına tanık olunmuştur. Bu durum, egemen ekonomi modeline ve işletme tipine yönelik eleştirilerin ve SDE’ye yönelik ilginin artmasını beraberinde getirmiştir. ILO, BM, AB ve OECD gibi uluslararası örgütlerin konuyla ilgili yürüttükleri çalışmalar, düzenledikleri toplantılar ve yayınladıkları raporlar bunun bir yansımasıdır.

SDE, yalnızca ekonomik faaliyetlerden ibaret olmayıp mücadele halindeki toplumsal hareketlerden oluşmaktadır. SDE’nin asıl gücü de buradan, bir toplumsal hareket, aşağıdan yükselen bir taban hareketi olmasından gelir. SDE’yi güçlü kılan özelliği, ne yalnızca ekonomik faaliyetlerden ne de yalnızca protesto temelli hareketlerden oluşmasıdır. Emily Kawano, “toplumsal hareketler ve dayanışma ekonomisi uygulayıcıları aynı madalyonun iki yüzü gibidir” derken buna dikkat çekmektedir. Hareketin bu özelliği “Diren ve inşa et!” (Resist and build!) sloganında yansımasını bulur.

SDE, neoliberal ekonomi modelinin ve kapitalist çalışma ilişkilerinin pratikte eleştirisi olarak değerlendirilebilir. Söz konusu eleştirinin ve dönüşümün kapsamı ise SDE hareketinin mücadelesine bağlıdır.

+ There are no comments

Add yours